Bugün sizlere demini almış insanlarla, çiğ kalmış insanlardan söz edeceğim…
Demini almış bir insan kelimelerle sanat yapar.
Mevlana’nın dediği gibi: “hamdım, piştim, yandım” sıralamasında yananlar; zaten o yangında tüm kirlerinden arınıp yeterince demlendikleri için her kelamları, yol aydınlatan bir projektör gibidir.
Soğukkanlıdırlar ve iyi dinleyicidirler…
Konuştuklarında ise her kelimelerinde adeta bir hikmet yatar…
Tevazuu kimlikleridir, büyüklenmezler…
Seslerini yükseltmeden zor duyulacak bir tonda incitmeden konuşurlar…
Kısacası; çay çok iyi demlendiğinde kokusu ve tadıyla insanı nasıl mest ederse, hayatın imbiğinden geçerek demini alan insanlar da aynı keyfi verir…
Torosların derin bir vadisinde doğanın en mübit yanlarını alarak boy veren yaban eriği tadındadır demlenmiş insan…
“Anadolu irfanı” demlenmiş insanların ortaya koydukları yaşama biçimi, kültürü, anlama ve anlatımlarıdır…
Hacı Bekteş, Mevlana, Abdal Musa, Yunus Emre gibi demini almış insanların Anadolu kültürüne kattıklarıyla oluşan “irfan”
Toplumsal hayatımızın barışçı, sorunları çözücü, duyarlı, hakkaniyetli ve eşitlikçi, saygılı ve sevgi ile davranma ilkelerinin özetiydi.
Değişik bir ifade ile söylersek, toplumsal hayatımızın çimentosuydu “Anadolu irfanı..”
Ne zaman ki neoliberal ekonomiye entegre olmaya başladık,
Ne zaman ki bu yeni sistemin yaşama biçimi bizlere dayatıldı,
Ne zaman ki siyasal sistemimiz uluslararası güçlere göre şekillenmeye başladı…
Ne zaman ki “para” tüm değerlerin önüne geçti,
İşte o zamandan beri ne Anadolu irfanı kaldı, ne de demlenmiş insanların hayat tarzları için öne sürdüğü ilkeler…
Köylülüğün cehaleti, kasabanın kurnazlığı hayatın her alanında öne çıktı ve belirleyici unsur oldu Anadolu irfanının yerine…
Demlenmiş insanlar “salak(!)” yerine konuldu,
Ve Anadolu irfanının en temel taşları olan demlenmiş insanlar köşelerine çekildiler, tıpkı Toroslardaki bir kuytu vadiye çekilmiş yaban eriği gibi…
Sesleri duyulmaz oldu…
Toplumsal duyarlılık sadece “para” olan olaylarda öne çıktı.
Bir ay oldu, İliç’teki dağın zehirlenmesiyle kayan toprağın altında kalan 9 insandan hala haber yok…
Taşın toprağın, su kaynaklarının, tarımsal alanların zehirlenmesinden, 9 insanımızın zehirli toprağın altında kalmasından mesul olanlar umursamaz hallerle hala ülkenin yönetiminde söz sahibi olurken, bu olayı unutturmaya çalışıyorlar…
Ancak asıl tehlike ne toprağımızın zehirlenmesi, ne de toprak altında kalan 9 insana ulaşamama, ne de işin ucunda para olunca her şeyi mübah sayan mesuliyet sahiplerinin hesap vermemeleri değil…
Asıl tehlike “Anadolu irfanı” dediğimiz duyarlılığın yerini köylü cehaleti ve kasaba kurnazlığının almasıdır…
Ne çabukda unutuverdik 9 insanımızı.Ama unutmak bizim en önemli özelliğimiz