Diğer kentlerin aksine Antalya, sığınmacılar konusunda çok farklı bir yana sahip.
Bir emniyetçi dostumun dediğine göre, Antalya’da her ay değişken olduğundan 50 ila 70 bin arasında sığınmacı var.
Bunların bir kısmı bilindiği gibi Ukraynalı ve Rus…
Bir kısmı da Suriyeli ve Afgan…
Bir iş yeri açmış ya da ticaret yapan Suriyeli ve Afgan sayısı bir elin parmakları kadarken, Ukraynalı ve Rusların hemen tamamı ya ticaret, ya emlak, ya turizm işleriyle ya da bir iş yeri açarak kentin ekonomik hayatında yerlerini almışlar.
Bir grup İranlı ve Iraklı da kaynağı belli olmayan (öyle sanıyorum ki uyuşturucu parası) çok büyük paralarla Antalya’da inşaat işleri yapıyorlar…
Yani, paralı olup iş hayatında yer alanların çoğunluğu Ukraynalı, Rus, Iraklı ve İranlılar…
Emek yoğun işleri yapanlar ise Suriyeli ve Afgan…
Başta Organize Sanayi olmak üzere, eski ve yeni sanayide, Akdeniz Sanayide, otellerin hizmet bölümlerinde, hayvan çiftliklerinde, seralarda, kereste sanayinde, Büyük Sebze Halinde ve çok büyük bölümü de inşaat sektöründe olmak üzere çalışanların yaklaşık yüzde 30’unu Suriyeli ve Afgan sığınmacılar oluşturuyor.
Keza dev inşaat ve madencilik şirketlerinin yurt içi ve yurt dışı yatırımlarında çalıştırdıkları sendikasız ve asgari ücretin altında çalıştırdıkları işte bu yoksul sığınmacılardır.
Bu durum kendi yurttaşımızın işsiz kalmasının nedeni olarak gösterildiğinden “yabancı düşmanlığı” duygusunu geliştirmekte ve hatta yer yer sığınmacılara karşı şiddete yol açmaktadır.
İşin en kötüsü ise, sığınmacıların yerli işsizliği artırmasını gerekçe gösteren siyasetçilerin ırkçı söylemlerle bu konuyu istismar etmesidir.
Hiçbir siyasi, paralı sığınmacıların gelip iş hayatının çeşitli yerlerinde faaliyet göstermesine ses etmezken;
Dünyanın çeşitli ülkelerindeki mafya babalarının ülkemizi mesken tutmasına göz yumuluyorken;
Emeğini satarak hayatta kalmaya çalışan yoksul sığınmacılar ülkeden kovulmak istenmektedir.
Ve bunu da ırkçı-faşist söylemlerle yapmaları işleri daha vahim noktalara taşımaktadır.
Siz bakmayın iktidarın “ensar-muhacir” söylemlerine.
Sığınmacıların açık kapı politikası ile ülkeye sokulmasının asıl nedeni “ucuz işgücü” ordusu elde etmektir.
Kapitalist-emperyalist sistemin en önemli servet transferi araçlarından birisi ve en önemlisi ucuz işgücü emeğinin sömürülmesidir.
Bunun için kapitalist ülkelerin hemen hepsinde özellikle “işsizler ordusunu” yedekte bulundurulur.
Çalışanların taleplerinin yükseldiği yerde bu ucuz işgücü ordusundaki işsizler, asgari ücretin altında, sendikasız ve karın tokluğuna çalışmaya hazırdırlar.
Çalışabilir durumdaki yaklaşık 8 milyon sığınmacının bir kısmı da bilerek “kayıt dışı” halde tutulur.
Çünkü bu kayıt dışı sığınmacılar ekonominin önemli araçlarından olan “merdiven altı üretimde” istihdam edilir.
Kısacası, sığınmacılar meselesine ırkçı, bizim yerimizi alan kişiler olarak değil de emeği ucuz şekilde sömürülen insanlar olarak bakılmalıdır…