Gazetecinin sorumluluğu sadece halkına karşıdır.
Hiçbir siyasi yapılanmaya ya da resmi kurumlara karşı sorumluluğu yoktur.
Bu nedenle geçen hafta hep dolaştım esnafları, çiftçilik yapanları, iş adamlarını, kafe ve kahvehaneleri…
Yaklaşan yerel seçim insanlarımızın ne kadar gündeminde diye merak ettim…
Sohbetlerden çıkardığım sonuç; “insanlarımızın hemen her kesiminin yerel seçim inanın umurunda değil.”
“Süreç böyle ilerlerse bu yerel seçim cumhuriyet tarihinin en düşük katılımlı seçimi olacaktır” şeklinde bir kanaat oluştu bende…
Hiçbir belediye başkan adayı belli bir heyecan uyandırmıyor…
Çünkü insanlar “yarın!” nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlar…
Kepez’de bir turizm işçisi şunları söyledi;
“Mart ayı geliyor, acaba çalıştığım otel yeniden beni işe alacak mı diye düşünmeden edemiyorum…”
Muratpaşa’da bir tütüncü ise şöyle diyor;
“Geçen ay dükkân kiramı ödediğim halde iş yeri sahibi almadı, kiramı aylık 3 bin liradan 20 bin liraya çıkardı. Şimdi mahkemelik olduk.”
Aksu’da serası olan bir çiftçi daha da dertli;
“Geçen gün gübre almak istedim ama alamadım. Daha önce torbasına bin 200 lira ödediğim gübrenin torbası 7 bin lira olmuş. Bu sene serada bir şey üretemeyeceğim”
***
Zaman zaman pantolonlarımı tamir ettirdiğim terzi bir dostumun İliç’te siyanürle altın arama madenindeki felaketle ilgili söyledikleri ise gerçekten çarpıcıydı.
“Erzincan Valisi siyanürün Fırat nehrine akmaması için kapakları kapattırdığını açıkladı. Demek ki bu felaketten önce bu kapaklar açıktı ve siyanür zehri Fırat’a karışıyordu. Eğer bu doğru ise tarımsal sulamada kullanılan Fırat’ın suyundaki siyanürü bizlere yediriyorlar. Böyle bir ulusal felaket karşısında yerel seçimi kimlerin alacağı umurumda bile değil.”
Bana göre de terzi ustamın sözleri üzerinde çok düşünülmeli…
Her şey 26 Mayıs 2004 günü TBMM’de kabul edilen 5177 sayılı Maden kanununda yapılan değişlikle başladı.
Bu kanunla birlikte maden arama ve çıkarma konusunda tek yetkili olan devletin Maden Teknik Arama (MTA) kurumu sahadan çekildi ve maden arama, işletme işleri yerli ve yabancı şirketlere bırakıldı.
Çıkaracakları madenlerden elde ettikleri cironun yüzde 1’ini devlete verme karşılığında sadece 2014 yılına kadar yerli ve yabancı şirketlere verilen ruhsat sayısı 16 bin…
Başta Kanadalı ve ABD’li şirketlerin aldıkları ruhsatlarla siyanürle altın çıkardıkları işletme sayısı 132…
Yani ülkemizin dağları, akarsuları, yeraltı ve yerüstü kaynakları bu 132 siyanürle altın çıkarılan maden işletmelerince kirletilmekte, daha da ötesi doğal hayatı tehdit etmektedir…
Bergama’da yaşanan siyanür felaketinden sonra şimdi de İliç’te aynı felaket yaşandı…
Yarın bir başka işletmede aynı felaketlerle karşılaşmamak için ya bu maden ocakları hemen ve ivedilikle kapatılmalı ya da uluslararası standartlara uygun koruyucu önlemlerle doğamızın ve insanlarımızın daha büyük felaketlerle karşılamaması sağlanmalıdır…