Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar… Zaman geçiyor. İnsanoğlu dikkatinin ve enerjisinin çoğunu, geçmiş günlere tutunarak ya da ilerde asla gerçekleşmeyecek şeylere endişelenerek harcıyor. Oysa bir zamanlar yaşanmış olaylara dalıp dalıp gitmek ya da hayali bir geleceğe direnmek insanı oyalıyor.
Bu oyalanma, ruhunu bir hapishaneye kapatmaktan farksız. Geçmişe takılıp kaldıkça nostalji yapmıyoruz ruhumuz pişmanlık, suçluluk ve kızgınlıklar içinde boğuluyor. Geleceğe korkuyla baktıkça ruhumuz endişe, huzursuzluk ve stresle yoruluyor. Ruh bu enerjinin arasında gidip gelirken asla büyümüyor ve gelişmiyor.
Zaman ne geçmişte ne gelecekte ne de geçmişten geleceğe doğru akıyor. Zaman satın alınamıyor. Düşünerek hatırlayabilir, anıları canlandırabilir, yeniden yaşıyormuş gibi hissedebilirsin ama hepsi bu kadar. Gerçekten sahip olabildiğimiz tek zaman şu an. Hayatta kalıcı olan ne var?
Yıllarını aylarını günlerini saatlerini harcama.
Toplayıp çıkararak düşünüp taşınarak eskiyi düzeltmeye çalışıp geleceği inşa etmek için kendini hırpalayarak kendini hapsetmeyi bırak.
Hayat inişler ve çıkışlarla dolu bir grafik, bu grafikte aşağı yukarı gidip geleceksin ileri geri değil. Gün gelecek zirvede gün gelecek dipte ama hep anda ve şimdide.
Şöyle düşünelim; uyandın kendine bir fincan kahve yaptın masaya koyarken elinden kaydı kahve döküldü, fincan kırıldı, ortalık battı.
Ne olacak?
Gerçekleşti, oldu bitti, kayboldu. Dökülen silinecek, kırıklar toplanacak ve o kahvenin yenisi yapılacak hayat devam edecek.
O günü kahretsin kahvem döküldü diye üzülerek ya da eyvah yarın da kahvem dökülürse diye düşünerek geçiremezsin. Tüm evren, en büyüğünden en küçüğüne, ona yol açan her olayın sonucudur.
Hayat kahretsinler eyvahlar arasındaki mesafe olmamalı. Elinden gelenin en iyisini yap, kontrol etme ihtiyacını bırak, sürekli ne kadar ilerlediğini hesaplamaktan vazgeç, olana teslim ol. Kusurlu geçmişlerimiz olabilir ama tüm kusurlar bize daha iyi insanlar olmayı öğretti. Kafamızda o olumsuzlukları tekrarlayarak kusursuz bir gelecek yaratamayız ki kusursuz olması da gerekmiyor zaten.
Farkındalıkla mevcut olalım, sahip olduğumuz her anın bize bir armağan olduğuna inanalım.
Çok yapıcı, yerinde ve gerekli satırlar okudum kaleminizden.