Ağzımıza pelesenk olan bir diyalog var ki içimizden gelsin gelmesin, umursayalım umursamayalım yine de kullanıyoruz; nasılsın? Ben de iyiyim teşekkürler.
Bu biraz bizde nezaket belirtisi.
Gerçekten iyi misin peki? Emin miyiz bundan?
Ya da gerçekten kimse sana sormuyor mu nasılsın diye?
Eğer içimizde bir yerde dedikodu yapma arzusu varsa kesinlikle soruyoruz hele bir de üzgün görünüyorsa. Fakat oradaki sorma sebebi sana destek olayımdan ziyade “bak gördün mü ne olmuş!” malzemesi çıkarabilmek.
Bu enerji çalan, malzeme arayanlara pirim verip canımızı daha çok sıkmamak gerek. Zaten Türkler olarak hassas varlıklarız.
Bir de gerçekten sormayanlar var. Laf olsun, nezaket olsun diye soranlar. İşte en kötüsü o.
Çünkü anlatmaya kalksan anlatamazsın. Anlatsan umurunda olmaz. Belki destek olamaz ki herkesin bir yardım sınırı var ama anlamaya da çalışmaz ise işte o durumda çok üzülürsün. Oysaki bizler en çok anlaşılmaya ihtiyaç duyuyoruz. Mesele haklı olmak değil anlaşılmak.
Anlaşılınca bir şeylerin değişebileceği yönünde inançlarımız oluyor bu da çabayı tetikliyor. Önce anlamak, anlaşılmak canlarım.
Hatta, onay bekleyen cümleleri kurarken buluruz kendimizi “sence de öyle değil mi”, “sen olsan böyle düşünmez miydin?” gibi. Hani sen sensin, o da o dedik ya, bu sebeple belki öyle düşünmezdi lakin ne söylemek istediğini anladı ise bile yeterdi sana.
Kendimizi ifade edemediğimizde, haksızlığa uğradığımızı düşündüğümüzde öfkeleniyoruz. Konuşması geciken bir çocuk düşünün. Hırçınlığı artmıştır. Saldırgan olmuş, çoğu zaman ağlama nöbeti geçirir. Neden? Çünkü kendini ifade edemiyor. Anlaşılmadığını düşünüyor. Bu durum yetişkinler için de farksız değil. Yetişkinler bir de konuşup anlaşılmadığını düşünüyor. Öfkeleniyor haliyle.
Bu tarz durumlarda sandviç tekniği dediğimiz bir teknik var. Özellikle o an anlaşılmayı bekleyen ama bazı şeyleri göz önünde bulundurmasını istediğimiz insanlar için kullanırız. Bu teknik de bir pozitif geri bildirim + eleştiri + bir pozitif geri bildirim olmalı. Siz hem onun iyi yanlarını ortaya çıkarıp kendini iyi hissetmesini sağlıyorsunuz hem de söylediğiniz bir eleştiri yerine, daha dikkat etmesi gereken bir husus haline geliyor. Hem karşı tarafı üzmemiş hem de, onun da gözden kaçırdığı hataları olabileceğini göstermiş oluyorsunuz.
Aslında hayat çok komplike değil kafa yorunca. Sadece işimize gelmiyor. Kendimizle o kadar meşgulüz ki dünyayı takip etmiyor, ülkeyi takip etmiyor, yan komşuya bile selam veremez hale geliyoruz. Bize ne değil mi? Değil. Paylaştıkça varız. İnsanlara dokundukça işe yarıyoruz. Başarmak, birileri için kendimizden çalmadan, bir şeyler yapıyor olmak ne iyi geliyor aslında bizlere.
Unuttuk tüm bunları çoktan unuttuk.
Kimseyi unutmadığımız, dünyayı bizim için dönmüyor sandığımız günlere.