Gündemi çok meşgul eden bir olay var; Ahmet Kural’ın Sıla’ya şiddeti. Gündemi meşgul etmeli de. Çünkü bu insanlar halka mal olmuş sanatçılar. Çocuklar kadar yetişkinlerin de rol model alacağı kadar halkın önündeler. Bu sebeple önemli.
Çok üzüldüğümü belirtmekle birlikte, keşke yaşanmasaydı diyorum. Ne yazık ki yaşandı. Ki Sıla her şarkısı her tavrı ile hayran olduğum bir kadın. Konu hakkında gördüğüm bütün yazıları ve yorumları özellikle okuyorum. Çok çirkin ifadeler de gördüm, harika yaklaşımlar da. Ancak -hatırlayacaksınız geçenlerde dijital şiddetten de bahsetmiştim- şiddetin her türlüsüne karşıyım.
Fiziksel şiddet bir yana dursun, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet hatta dijital şiddet de şiddet türlerinden. Yani birine vurmadan da şiddet uygulamak mümkün.
Eşi parasızlıkla cezalandırmak, kardeşi bağırarak sindirmek, partnerden gittiği her yer için fotoğraf talep etmek gibi örneklendirebiliriz. Buna şundan değiniyorum; Ahmet Kural’ın Sıla’ya uyguladığı şiddetin sonuna kadar karşısındayım. Lakin Ahmet Kural’ın fotoğrafını her yerde paylaşıp üstüne ya da altına hakaret yazmak, aşağılamak, iş bağlantılarını kesmek de şiddet. Tepki vermek istiyorsak en çok da Sıla’nın yaptığını yapmalıydık; “Bazıları hiç sevilmeyi öğrenememiş olabilir ama bence aşkın bununla bir ilgisi yok” diyerek kendi cümleleri ile dilsiz kalmamayı seçti. Dilsiz ya da sessiz kalmayalım ama şiddete şiddet ile yaklaşmak karşısında olduğumuz şeyi yapmak değil midir? Şimdi korumayalım mı savunmayalım mı diyenler olur. Elbette ki koruyun, savunun ancak doğru tepkinin bu olmadığına inanıyorum. Bir yandan şiddete hayır derken pasif olarak yaptığımız şiddetin uzun vadeli sonuçlarını görmüyor gibiyiz. Sanki bu içimizdeki öfkeyi başkası üstünden yansıtmak gibi. Eşinin psikolojik şiddetini, komşunun fiziksel şiddetini Sıla üstünden Ahmet’e yansıtmak gibi.
Kısacası ŞİDDETİN HER TÜRLÜSÜNE KARŞI OLMALIYIZ.