Gelecek yıllarda tarımın giderek öneminin anlaşılacağını ve yaşanacağını iyiden iyiye görmeye başladık. Pandemi süreci ve üzerine kurak geçen sonbahar ve kış aylarının farkında olanların, gıda krizi ile ne zaman yüzleşeceğiz dediklerini duyar olduk.
Bu yıl yağmur yeterli değil. İstenilen kar yağmadı. Barajlarda su seviyeleri giderek düşüyor. Biriken sularda azalma var da yeraltı sularında azalma olmaz mı? Bu koşullarda tarımsal üretimi nasıl garanti altına alacağız?
Modern tarım teknolojileri ve üretim tekniklerinin kullanıldığı alanlardan daha fazla ürün elde edebiliriz. Sadece az sayıda büyük yatırımcının girdiği modern üretim ile yeterli gıda sağlanabilir mi? Teknolojinin girdiği modernleşmiş üretimi geleneksel çiftçilerimize yaygınlaştırmalıyız.
Ülkemizin yaklaşık %35’i tarımla uğraşıyor. Geleneksel çiftçi denilen eski üretim teknikleriyle devam edenler, bu vahşi ekonomi düzeni içinde tutunabilecekler mi? Tutunmaları çok zor. Ya hızla üretimden çekilmek zorunda kalırlarsa?
Onların üretimden çekilmesi demek tarım ithalatının artması demektir. Köylerin, kasabaların boşaltılması demektir. Şehirlerin iyiden iyiye keşmekeşi yaşaması demektir. Bu da ülke ekonomisine olumsuz yansıyacaktır.
Çiftçilerimizi korumalıyız. Onları korumak için yapılacak pek çok iş var. Bunların başında arazilerin parçalanmasının önüne geçmek geliyor. Bu konuda yasal düzenlemeler yapıldı. Ama bir türlü büyük alanlardan üretim için gerekli ivmeyi sağlayamadı. Buna olumsuz bir örnek vermek isterim.
Antalya’nın Aksu-Boztepe mevkiinde birkaç yıl önce arazi toplulaştırılması yapıldı. Yolu olmayanlara kağıt üzerinde imkan sağlandı. Toplulaştırma sonrasında mülk sahipleri yerlerine baktıklarında, bazılarıtarlalarının eninin 20 metre, uzunluğunun da 160 metre olduğunu gördüler. Bu alan içerisine sera yapmak isteyenler veya üretime dahil etmek isteyenler ne yapsınlar? Bu yerinde bir toplulaştırma mı olmuş?
Diğer bir konu tarımsal destekler. Destekleri yerinde, uygun alanda, uygun miktarda, uygun zamanda vermeliyiz.
Bizim de buğday ithalatını yaptığımız Rusya, buğdayın ihracatına kısıtlama getirdiği gibi buğday üreticilerini daha da fazla desteklemeye başladı. Türkiye’de buğday üreticileri artık başka alanlara kaymaya başladılar. Diğer tarla bitkilerinde de benzer sonuçları görebiliyoruz. Üretici kazanamadığından alternatifler arıyor. Şehirlere göçmek de dahil.
Modern tarım teknolojilerini üretim alanlarına sokmamız gerekiyor. Ancak üreticilerin bu teknolojileri öğrenmeleri ve kullanmaları sağlanmalıdır.
Tarım alanlarında kullanılacak suyumuz azaldığına göre daha az su ile nasıl üretim yapılacağı yaygınlaştırılmalıdır. Bu konuda yapılan araştırmaların raflardan indirilmesi gerekiyor.
Eski yıllarda yapılan seraların modernleştirilmesi gerekiyor. Hala kenar ve çatı yükseklikleri az olan seralar kullanılıyor. Bu seralar yeterince havalandırılamadığından verim ve kalite kayıpları yaşanıyor. Üreticiler desteklenerek bu seraların modernleşmesi sağlanmalıdır.
Diğer sektörlerde olduğu gibi çiftçilerin borçlarının ertelenmesi, yapılanması ve hatta bazen silinmesi konusunda yardımcı olunmalıdır.
Çiftçilerin üretimde kullandığı girdilerin fiyatları sürekli artış halinde. Bu girdilerin fiyatları dövize bağlı olarak artarken hiç durmuyor. Ancak dövize bağlı olarak düşmede çok cimri davranıyor. Denetlenmelidir. Yerli tarımsal girdiler için yatırımlar teşvik edilmelidir.
Tarımın sorunları konuşulurken üreticiler örgütlenmelidir diyoruz. Ama bir türlü de başaramıyoruz. Bunu yapmak bu kadar zor değil. Üreticilerin birlikte hareket etmesi tarıma güç kazandıracaktır. Bu konuda devletimizin desteğine ihtiyaç var.
Yaşamayı ümit ettiğimiz yıllarda beslenme en önemli konularımızdan birisi olacak. Dolayısıyla tarıma önem vermeli, çiftçilerimizi korumalıyız.