Kovid Salgını başlayalı bir yıl geçti. Geçen süreç içerisinde kendisini daha iyi tanımaya başladık ama etkisini olanca hızıyla göstermeye devam ediyor. Bunu Dünya genelinde ve ülkemizde her gün açıklanan yeni hasta sayılarından görebiliyoruz.
Kovid ile ilgili her geçen gün farklı bakış açılarıyla ileri sürülen bilgiler, bir yandan korku oluşturmaya devam ederken, bir yandan da aşıdaki gelişmeler ve kontrollü yaşamın etkileri ümit veriyor. Diğer yandan ise bu salgının bilinçli oluşturulduğuna dair açıklanan bilgiler güçlenmeye başladı.
Açıkçası benim görüşüm de bu yönde. Dünya’nın korku ve kaos ile kontrol edilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Salı günü Twitter’da Prof. Dr. Mustafa Şahin hocamın mesajını okudum. Katıldığımı belirterek sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Covid-19 taramalarında DSÖ ve KİT üreticisi firmalar tarama testlerinde 40 döngülük kalitatif testler yapılmasını istiyorlar. Bu yöntemle çok az sayıda virüs taşıyan ve asla enfeksiyon gelişmeyecek kişilerde bile testler pozitif çıkıyor. Bu şekilde pozitif vaka sayısı yüksek gösterilerek tedbirlerin artırılmasına ve kısıtlamaların sürmesine neden olunmaktadır. Kalitatif testler yapılırsa ve 30 döngüde kesilirse pozitif vaka sayıları yarı yarıya azalacaktır. 22 bilim insanı testler için 30 döngünün yeterli olduğunu bildirdiler. Birileri Dünya’yı ve Türkiye’yi esir almaya devam ediyor.”
Kimse bu illet virüsün olmadığını söylemiyor. Ülke ekonomileri sarsıldı. Sağlık sektörleri etkilendi. Eğitim etkilendi. Yaşamımız büsbütün virüs ipoteği altında. Her gün canlar gidiyor, yaşam kaliteleri bozuluyor.
Kovid belası ile mücadele etmek için bir dizi tedbirler var. Bunlara uyulduğu zaman hasta sayısı azalıyor. Maske-mesafe-temizlik kuralı en başta gelen tedbir. İş yerleri kapatılıyor, sokağa çıkma yasakları uygulanıyor. Okullar kapatılıyor.
Tedbirler tam olarak uygulandığı zaman amaca ulaşılıyor gözükse de artık uzun vadede sarsıcı olumsuz etkiler bırakmaya başladı. İş yerleri kapansa insanlarımız, dolayısıyla ülke ekonomisi etkileniyor. Okulların kapatılması eğitim sistemini berbat hala getiriyor. İlkokuldan üniversitelere kadar eğitimin sekteye uğraması demek gelecek nesillerimizi olumsuz etkileyecek. Yetişmiş genç insan gücümüzden asla vazgeçememeliyiz.
Tedbirler gevşetildiğinde hemen hasta sayılarında artışlar gözüküyor. Peki neden? İnsanlarımız ülkelerini mi sevmiyor? Ailesini, akrabalarını mı düşünmüyor?
Çevremize bakalım, salgından korunmak için ileri sürülen tedbirlere yeterince uyulmadığına şahit oluyoruz. Restoranlar, kafeler açılsın, insanlarımız geçimini sağlasın denildi. Her taraf tıka basa dolmaya başladı. Caddeler, sokaklar maskesizlerle dolu. Ev ziyaretleri hiç durmadı, tersine hızlandı.
Eğer bu şekilde devam ederse ülke olarak üçüncü dalgayı yaşayacağız. Hasta sayıları artacak. Tekrar her yerin kapanması gündeme gelecek.
Her yer tekrar kısıtlamaya dahil edilse de okulların ayrı tutulmasını ve kapatılmaması gerektiğini düşünüyorum. MEB Bakanımız Ziya Selçuk’un da ifade ettiği gibi 2 Temmuz’a kadar eğitim-öğretim devam etmelidir. Gelecek yıl ise bütün eğitim kurumları açılmalıdır. Öğretmenlerimiz hemen aşılanmalıdır.
Eğer tekrar kapanırsak ne ekonomik ne de psikolojik olarak salgının etkisinden kurtulamayız. Unutmayalım, Türkiye’mizin bulunduğu coğrafya ve hızla kuşatılması güçlü olmamız gerektiğini gösteriyor. Gücümüz ekonomiden ve eğitimden geçiyor. Öyleyse kurallara uyalım.