14 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Seçiminin birinci turu yapılacak. Kazanan aday belirlenemez ise 28 Mayıs tarihinde ikinci tura gidilecek. 14 Mayıs tarihindeki oylamada, Cumhurbaşkanı seçiminin yanında milletvekilleri de belirlenecek. Türkiye’mizin geçmişten geleceğe önemli seçim kavşaklarından birini yaşayacağız. Bu denli önemli bir seçimde, tarım sektörünün de hak ettiği yapılabilecek vaatleri almasını diliyorum.
Tarım stratejik bir sektördür. Kendi içerisinde tohumculuktan hayvancılığa, kırsal alandan şehirlere, toprakların korunmasından köylerin boşalmasına, topraklı tarımdan topraksız tarıma, su kullanımına kadar sektör sektör farklı stratejilerin olduğu bir alan. Bizim gibi üzerinde hesaplar yapılan bir ülkenin tarımı ise çok daha önemlidir.
Tarım sektörü beslenmenin adresidir. Beslenmede sorun çıkması, yani gıda arzının her ne sebeple olursa olsun sekteye uğraması, krizlerin kapısını açacaktır. Yanı başımızdaki Rusya-Ukrayna savaşı, koronavirüs süreci, bize ayçiçeği ve buğday üzerinden bunu hissettirdi. Ayrıca küresel gıda krizi de iyiden iyiye yaklaşmaktadır.
Üzerinde farklı tartışmalar yapılsa da dünya genelinde iklim değişikliği sorunları da baş göstermeye başlamış durumda. En azından bu yılki daha az yağış ve önümüzdeki 5-7 yıllık süreçte kuraklık öngörüleri, sorunları derinleştirecek gibi duruyor.
Türk tarımının mevcut sorunları yanında, öngörülebilen başka sorunları da hesaba kattığımızda, acil çözüm önerileri beklentimiz artıyor.
Ülkemizin her alanda kendi ihtiyacını karşılayabilecek şekilde üretim yapması sağlanmalıdır. Sahip olduğumuz coğrafyada hemen her ürünü yetiştirme şansına sahibiz. Kendi ihtiyacımızın fazlasını ise ihraç edip ekonomimize önemli katkılar sağlarız. Bu potansiyelin kullanılabilmesi, sorunların çözülebilmesine bağlıdır.
Çalakalem aklımıza gelenleri sıralayalım: Tarımsal üretimimizde girdi sorunu kriz yaşatacak durumda. Her üretim sektöründe yurt dışına bağımlıyız. Bu da maliyetleri arttırıyor. Çözülmeye çalışılmalı.
Üretime konu olacak ürünlerde ithal ürünlere sağlanan ruhsat, tescil ve benzeri ayrıcalıklar yerli sektöre de sağlanmalıdır. Kimyevi gübre, tarım ilacı ve benzeri alanlarda yerli üretimi teşvik edici çalışmaların arttırılmasını bekliyoruz.
Tarım sektörüne yön veren bazı hukuki düzenlemelerde sorunlar var. Reçete, danışmanlık, zirai ilaç ve gübre bayilerinin işleyişi vb. düzenleyen yönetmeliklerde sorun yok gibi düşünülmesi, sorunlara kör ve sağır olmak istediğimizi gösterir.
Tarım arazilerinin parçalanmasının önüne geçilmelidir. Bu konuda mevzuat düzenlemelerinin yapıldığını biliyoruz. Ancak uygulamada sıkıntıları devam ediyor.
Topraklarımızı korumalıyız. Toprakları koruyacağız diye siyasilerin birbirlerine üstünlük sağlama alanı haline gelen Kırcami bölgesi gibi alanlara saplanıp kalmayalım. Sökülen narenciye bahçelerini unutmayalım. Plansız şekilde muz bahçeleri, muz seraları yapıp, sonrasında da ananas seralarına dönmeye çalışmak da bir sorundur. Buğday tarlalarından, armut bahçelerinden vazgeçmeyelim…
Üretimin planlanması sağlanmalıdır. Bu konuya bir kanun değişikliği ile çözüm bulunmaya çalışılıyor. Bu değişiklik masa başında olduğu gibi çalışmayabilir. Uygulama alanlarında konuya hakim olmalıyız. Sözleşmeli üretime geçilmelidir. Ancak plansız ya da üreticiyi, köylüyü mağdur edecek şekilde uygulanmamalıdır.
Çiftçilerin örgütlenmesinin yolu açılmalıdır. Ziraat Odaları ile bunun yapılamadığını görüyoruz. Kooperatifler, üretici birlikleri aktifleştirilmelidir. İlgili yönetmeliklerin değişmesi gerekiyor.
Hayvancılık sektöründe de dışa bağımlıyız. Alt yapısında suni et stratejisi bulunan algılara dikkat edelim. Hayvancılık sektörünü koruyarak büyütmeliyiz.
Tarımsal desteklerin, proje bazlı desteklerin, kredilerin sektöre yansımasında sorunlar var. Sadece kırsal kalkınma projelerine detaylı baksak, projelere resmi ya da gayri resmi bağlantı atmış kötü niyetlileri görebiliriz. Bunların edindiği parasal menfaat hiç de az değil. Verilen kredilerin sektöre yansımayıp bireysel tercihli yatırım araçlarına yönelmesine dikkat edelim.
Köylerimiz boşalıyor. Köyler boşaldıkça tarım nüfusu yaşlanıyor. Üretimde kalan genç sayımız azalıyor. Lütfen,Türkiye’ye gelen sığınmacı nüfusun köylerde işçi iken, toprak sahibi olabileceklerini, demografik yapıyı olumsuz etkileyeceğini hiç unutmayalım.
Yağış yoksa su da yok demektir. İçme ve sulama suyu sorunları ortaya çıkacak demektir. Her ne kadar YASAK desek de izinsiz sondajlama devam ediyor. Yüzeydeki suların doğrudan denizlere akmasını düşünmemiz gerektiği gibi yeraltı sularını da korumamız gerekiyor.
Tarım sektörünün önemli problemlerinin başında DENETİM geliyor. Tüketiciye sunulan gıdalardan geriye doğru, her alanda bunun eksikliğini görüyoruz.
Bir de sektörümüzden gelen bütün bilgilere, özellikle kamu görevlilerine, odalara, iş adamlarına, STK’lara, bireysel ya da hazırlanmış şovlara ve şovmenlere dikkat edelim. “Türkiye Yüzyılını” canı gönülden istiyorum. Tarım olmadan olmaz. Hemen şimdi. DE-NE-TİM…