İPSOS araştırma şirketinin seçim sonrası yayımladığı rapordan bir paragraf; “Yüzde 49’u bulan AKP, 1 Kasım’da toplam oyunun yüzde 72’sini kendi seçmeninden alırken, oyunun yüzde 3’ü CHP seçmeninden, yüzde 9’u MHP seçmeninden, yüzde 2’si HDP seçmeninden geldi. Oy kullanmayanlardan aldığı oy ise yüzde 12 oldu.” Ve bu sonuçtan da anlıyoruz ki, Haziran seçimlerinden sonra kurulamayan koalisyonun daha büyüğünü, halkımız, 1 Kasım seçimlerinde nihayet kurmuş durumdadır.
Koalisyonda kimler var?
Evvela, izninizle, niçin “büyük koalisyon” diye tanımladığımı izah etmeye çalışayım. Aslında İPSOS’un yayımladığı araştırma sonuçları bu soruya cevaptır ve açıkça görünüyor ki, dindar, muhafazakar, laik, liberal, milliyetçi, sosyal demokrat… Yani toplumun her kesiminden oy alabilen bir siyasi hareketten ve realize olmuş bir seçim sonucundan söz ediyoruz. Şu halde bu tabloya “Büyük Türkiye koalisyonu” demekte bir sakınca görmüyorum. Ve Ak Parti bu duruşunu koruyabilirse, toplumdaki bazı kesimlerin kaygılarını giderebilirse ve “adil ve demokratik bir cumhuriyet” sevdası güttüğünü ısrarla vurgulayıp hayata geçirebilirse, bu “koalisyon” belli ki daha da büyüyecek.
Ak Parti’nin siyasi kimliği
Toplumun her kesiminden ve ülkenin her şehrinden, ilçesinden, kasabasından ve köyünden oy alabilen bir siyasi hareketten söz ediyoruz; şu halde Ak Parti’yi “İslamcı” bir parti olarak tanımlamak gerçekten eksik ve hatta yanlış olur. Kuşkusuz yönetim kademelerinde siyasi İslam geleneğinden gelen kadrolar var, ama Türkiye toplumu Ak Parti’yi “İslamcı” bir parti olarak konumlandırmıyor ve böyle algılamıyor. Türkiye halkının nazarında Ak Parti, siyasi yelpazenin tam merkezinde duran bir siyasi hareket olarak görülüyor ve bu telakki neticesindedir ki, her iki kişiden birisi bu partiye oy verebiliyor. Ve dahası, Ak Parti, gerçek anlamda bir “halk partisi” olarak ortada duruyor. Toplumun en alt kesimleri diye nitelendirilen yoksul kitleler bile bu siyasi harekete sahip çıkmaya devam ediyor, yoksa %50 oy desteğini başka türlü izah edemeyiz.
Sol’un ve liberallerin görmediği…
Laik-seküler ve sol-liberal aydınlarımız, yukarıda kısaca özetlediğim sosyolojik tespitleri tamamen reddedip, her zaman yaptıkları gibi, ya suçu halka yüklemeyi yeğliyorlar, ya da Ak Parti’nin elde ettiği bu muhteşem sonucun meşruiyeti olmadığı algısını yaymaya çalışıyorlar. Hayatım boyunca hiçbir gün halk dalkavukluğu yapmadım, “halkımız neylerse güzel eyler” sloganı atmadım, belli dönemlerde ve bazı özel durumlarda milletler, büyük ve tehlikeli işlere “oy çokluğuyla” sebep olabilirler, tarihte örnekleri çoktur. Ama 1 Kasım seçimlerini böyle okumak, böyle yorumlamak, hem gayrı-ciddi bir analiz, hem de haksızlık ve dahi insafsızlık olur.
Maceraya hayır
1 Kasım seçimlerinin kısa özeti şudur; dünyanın ve içinde yaşadığımız coğrafyanın bu belirsiz, kanlı ve karanlık ikliminde Türkiye toplumu maceraya girmek istememiş ve 13 yıldır ülkeyi yöneten, huyunu suyunu bildiği bu kadroyu tekraren tercih etmiştir, hepsi bu kadar.
Ve bu tarihi başarıda Yörükoğlu Ahmet Hoca’nın payı çok büyüktür ve o da bir başka yazının konusu olsa gerektir.
Kardeşim çok güzel özetlemişsin hiçbir seçmen kendini dışarda hissetmemrlidir bizede düşen herkesi kucaklamaktır Analizin ozaman birşey ifade eder.tebrikler