Bundan tam yirmi sene evvel, 1999 yılının Nisan ayı, mahalli seçimler yapılmış, Muratpaşa Belediye meclisine 37 üyeden birisi olarak ben de dahil olmuşum. Henüz 28 yaşlarındayım, belediye meclisi nedir, hangi konularda yetki kullanır, meclis üyesi ne işe yarar, hiçbir bilgim yok. Ama oradayım; zira CHP gençlik kollarından bir grup arkadaş beni oraya layık görmüşler ve hep beraber güzel bir parti içi kampanya organize ederek 2. sıradan listeye girmişim! Elbette zaman içinde bu göreve adapte oldum, bazı komisyon başkanlıkları yaptım ve bu mecliste, günahıyla, sevabıyla, artılarıyla, eksileriyle, tam on yıl görev yaptım. Gerçekten güzel günlerdi, devleti, kamu yönetimini, kurumların görev taksimini bu günlerde tanıdım.
Zaman zaman merkeze bağlı diğer ilçelerin (Kepez ve Konyaaltı) meclis gruplarıyla bazı toplantılarda bir araya gelirdik. Ve biz, Kepez meclis üyelerine, tam anlamıyla “vebalı” gibi “köyden inmiş şehire” adamları gibi bakardık! 2000’li yılların başlarında Kepez, Antalya’da yaşayan pek çok insan için, “uzaklarda, yukarılarda bir büyük köy” olarak algılanıyordu. Ve elbette orada yaşayan insanlar ve hatta oradan gelen belediye meclis üyeleri de, bu uzak ve büyük köyün temsilcileri! O kadar.
Ve şimdi bu anlattığım günler çok gerilerde kalmış görünüyor Kepez özelinde. Artık Kepez, gerçekten Antalya’nın uzak ve büyük köyü olmaktan çıkmış haldedir, Kepez’de yaşıyor olmak utanılacak bir şey olmaktan çıkmış ve Kepez, altyapısı, yolları, eğlence mekanları, kültür sanat merkezleri, ulaşım imkanları ile gerçek bir modern şehre dönüşmüş haldedir. Kuşkusuz Kepez’in bu seviyeye kavuşmasında en önemli aktör, 2009 yılından bu yana belediye başkanlığı görevini yürüten Hakan Tütüncü’dür.
Söz hazır Hakan Tütüncü’ye gelmişken, bir parantez açmak ve bir hususta kanaatimi belirtmek isterim; Dünyanın "en medeni" şehirleri diye tanımladığımız memleketlerde bile, örneğin Londra'da, Paris'te vs. belediye başkanlarının seçimi, genel siyasetin ve siyasi partilerin dışında değerlendirilir. Yani şöyle bakarlar; bu işe layık mı, edep, erkan, ahlak sahibi mi, insana dokunabiliyor mu, ehil mi, her türlü inanca saygılı mı, insan’dan söz ediyor mu, eğitimi ve yaşam tecrübesi yeterli mi vs. vs.
Öncelikle bu sorulara cevap aranır. Çünkü yerel yöneticilik esasen bir siyasi görev değil, bir kamusal görevdir ve belediye başkanlarının görevi siyaset yapmak değil, çöp toplamak, kaldırım yapmak, ağaç budamak ve yolları onarmaktır.
Peki Avukat Hakan Tütüncü, yukarıda sıraladığım bu meziyetlere haiz midir? Hiç kuşkusuz evet. Kendisine şu veya bu nedenle oy vermeyen insanların bile ortak kanaati budur.
Demem o ki abiler, meseleye partizan bir gözle bakmak, yaşadığımız şehre zarar verebilir. Ama elbette genel siyasi seçimlerde herkes, kendisine yakın bulduğu, kendisini, ideolojisini ve dünya görüşünü temsil ettiğine inandığı siyasi partiye oy vermelidir, bu da son derece doğal bir demokratik haktır.
Türkiye yeni bir mahalli seçim sürecine daha girmiş haldedir. Türk milleti “seçim sandığı” olgusunu ilk günden beri çok sevmiştir, ama mahalli seçimler her zaman başkadır. Her seçim, toplumun ferasetinin tekrar sınandığı, iradesinin konuştuğu, siyaset kurumunun imtihandan geçtiği bir süreçtir. Bakalım görelim neler olacak.