Aklım erdiğinden beri siyasetle, ülke meseleleriyle ilgiliyim. Ve bunca yıl içinde hangi gömleği giymiş olursam olayım, Kemalist, sosyalist, sosyal demokrat vs. hep şu üç kavramı aradım ve bunların peşinden koşmaya çalıştım; hak, adalet ve özgürlük. Gezdiğim siyasi mahallelerde hep bunları bulacağımı umut ettim ve bu umutla günler, aylar, yıllar tükettim. Ve sonra anladım ki, bu soylu kavramları bu mahallede bulmak imkansız, bunca yıllık emeğimi tek kalemde çizdim, o mahalleden ayrıldım ve 16 Kasım 2014 tarihi itibariyle de, Ak Parti ailesine katıldım. Allah ömür verirse, halkımız için, insan için, hak, adalet ve özgürlük kavgasına artık burada devam edeceğim.
Bekir Bozdağ heyecanı
Katılım törenine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın geleceğini biliyordum ve bu nokta beni ayrıca heyecanlandırıyordu. Çünkü medyadan tanıdığım Bozok Yaylası’nın bu dürüst evladı, bende hep mütevazi, beyefendi, inançlı ve çalışkan bir siyasi aktör izlenimi veriyordu. Farklı siyasi kulvarlarda olmamıza rağmen, bu kanaatim hep vardı ve zaman zaman arkadaş sohbetlerimizde dile getirdiğimi hatırlıyorum.
Gerçekten de yanılmamışım, son derece sıcak kanlı ve mütevazi bir adam, olanca içtenliğiyle ellerimi tutuyordu ve bana Ak Parti rozeti takıyordu. Hayatımda bu denli heyecanlandığım an herhalde pek azdır! Ama katılım töreni aniden ve pek çabuk bitti! Oysa benim söylemek istediklerim vardı ve herhalde bunları söylemesem çatlayacaktım! Ve duygularımı ifade etmek birkaç saat sonra Konyaaltı toplantısında nasip oldu.
Kişiler değil, ilkeler siyaseti
Evvela şunu açıkça belirtmek isterim ki, hayatım boyunca hiç “kişilere bağlı” yahut, “kişiler üzerinden” siyaset yapmadım! Hep “ilkeler” üzerinden siyaseti düstur edindim ve buna inandım. Hâlâ da buna inanırım. Eğer Ak Parti’ye geçme kararımda Başbakan Davutoğlu’nun etkisi olmuşsa, ki olmuştur, bu onun bu güne dek izlediği tutarlı, milli ve gerçekçi dış politika siyasetinin bir sonucudur, şahsıyla ilgisi yoktur, tamamen ilkeseldir. Yine aynı şekilde, eğer Ak Parti’ye meyletmemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisi olmuşsa, ki kesinlikle olmuştur, bu onun bu güne dek sergilediği cesur, kararlı ve halkçı politikaların bir sonucudur, yani tamamen ilkeseldir.
Yarım kalan konuşma!
Söz Tayyip Erdoğan’dan açılmışken, katılım töreni için hazırladığım konuşmamda sehven yaptığım bir eksiği burada tamamlamak isterim. Kürsü konuşmam esnasında tam önüme, “Sayın Bakan havaalanına geç kaldı” notu konulunca, nezaket sınırlarını zorladığım endişesiyle sözlerimi “küt” diye kesiverdim! Ama konuşmanın bana göre en kıymetli bölümü de, bu sayede güme gitti! Madem ki ömrümüz hak ve adalet aramakla geçti, o halde bir hakkı, gecikmeli de olsa, teslim edelim. Konuşma metnindeki o bölümü olduğu gibi buraya alıyorum:
Ayağa kalkan Türkiye ve Erdoğan
“Ve niçin Ak Parti? Sorusunun cevabına gelince… Şimdi görüyorum ki Türkiye, dizleri üzerinde durmaktan artık vazgeçmiştir ve ayakları üzerinde durma yolundadır. Kendi iç meselelerini bile Batı’nın tavsiyeleri doğrultusunda çözmeyi alışkanlık edinmiş bir Türkiye’den, ayağa kalkan, kendi göbeğini kendisi kesen, gerektiğinde Birleşmiş Milletler’e bile “sen yanlış yapıyorsun!” diyebilen bir Türkiye’ye geldik. Bu tablo ülkemiz için yepyeni bir durumdur ve hiç kuşku yok ki, bu “Yeni Türkiye’nin” mimarı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır! Bu bağlamda, Ak Parti’ye katılma kararımızdaki en büyük pay, elbette Tayyip Erdoğan’a aittir, sizlerin huzurunda kendisine bütün kalbimle teşekkür ediyorum!”
Evet, diyeceklerim ez-cümle budur. Madem ki bir hakkı teslim ettik, sehven yapılmış bir ihmali ikmâl eyledik, o halde bu günlük sükûta duralım ve susalım. Güzel günlerde görüşmek umuduyla, sağlıcakla kalın…