Geçen hafta başladığım “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” yazı serisinin bu hafta ikincisini yazacaktım. Hafta sonu akademik bir etkinlik için Elazığ’a gittik. Bu haftaki yazımı bu etkinliğe ayırdım. Haftaya “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” yazı serisine devam edeceğim.
Fırat Üniversitesi 49 yıllık geçmişi ile ülkemizin köklü üniversitelerinden biridir. Elazığ’ın zengin bir kültür hayatına sahip olduğu herkesçe bilinir. Zengin bir kültür hayatı ve o denli köklü bir üniversite Elazığ’da birleşmiş. Şehir ile üniversitenin birbirini tamamladığı örnek bizde çok azdır. Günümüzde işte böylesine güzel bir birlikteliğin en önemli temsilcisi ve örneği Fırat Üniversitesi ve Elazığ şehridir.
Fırat Üniversitesi özellikle Türkoloji alanında kıymetli bir geleneğe sahiptir. Kıymetli hocalar ilim meşalesini kendinden sonrakilere emanet etmiş, meşaleyi alanlar da bu geleneği, mirası hakkıyla sürdürmüş, ona sahip çıkmışlardır. Akademik dünyada bunun örneği azdır. İçerisinde bulunduğum akademik dünyada boynuzun kulağı geçmesi istenmez. Çıktıkları merdivenleri yanlarına alırlar ki kendisinden sonrakiler oraya çıkmasın. Akademinin bu ahval şeraiti içerisinde ezber bozan isimler de yok değil. Bu nadir örneklerden birisi Prof. Dr. Ahmet Buran hocadır. Elazığ’da kurduğu ocak gürül gürül yanmakta. Kendisinden sonra yetiştirdiği öğrenciler, onların öğrencileri akademide göremediğimiz güzel bir geleneği sürdürüyor. Prof. Dr. Ahmet Buran hocanın öğrencisi Prof. Dr. Ercan Alkaya, Prof. Dr. Ercan Alkaya’nın öğrencisi Doç. Dr. S. Kağan Yalçın ve onun öğrencileri… Elazığ’a Doç. Dr. S. Kağan Yalçın’ın doktora öğrencisinin doktora tez savunmasına gittik. Sevgili dostlar, Prof. Dr. Abdullah Kök ve Prof. Dr. M. Vefa Nalbant ile gittiğimiz bu tez savunmasında akademik hiyerarşinin nasıl samimiyetle ve gönülden işletildiğine şahit olduk. Herkes birbirine karşı saygı ve sevgi dolu. Yazılı olmayan bir teamüller silsilesi oluşmuş. Herkes ne yapacağını, nasıl yapacağını biliyor. Böylesine saygının, sevginin, muhabbetin tesis edildiği bir yerde ortaya çıkan işler de o denli başarılı ve kaliteli oluyor. Prof. Dr. Ahmet Buran hocanın kurduğu gelenek aynı hassasiyet ve özveri ile devam ediyor. Öğrenciler hocalarının yaptıklarının üzerine koyarak akademik yolculuklarına devam ediyor. Hocaları öğrencilerini bir evlat gibi bağrına basıyor, destekliyor, el veriyor, omuz veriyor. Doğal olarak da Türkoloji alanında marka isimler ve eserler ortaya çıkıyor. Yeri gelmişken Prof. Dr. Ahmet Buran hocanın hocası, benim de lisanstan hocam Prof. Dr. Tuncer Gülensoy hocayı da rahmetle analım. Biliriz ki Prof. Dr. Tuncer Gülensoy hoca, Prof. Dr. Ahmet Buran hocanın üzerine titremiş ona bir nevi babalık yapmıştır.
Bu dünyanın geçici olduğunu biliriz de sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi insanları kırmaya, onları incitemeye devam ederiz. Kendimize hiç ölmeyecekmişiz gibi kıymet biçer, bir şey olmuşuz gibi etrafımızdakilere tepeden bakarız. En fazla mütevazı olması gereken ilim adamları tam tersi şişkin egoları ile hiçbir yere sığmazlar. Mezarlıklara baksalar, mezarlıkların ben vazgeçilmezim diyenlerle dolu olduğunu görürler.
Samimiyetin, muhabbetin ve ilim adamlığının güzide örneği Prof. Dr. Ahmet Buran gibi hocaların varlığı bizi mutlu ediyor. Böyle geleneklerin çoğalması ümit ve duasıyla…
Birlikte başarmanın hazzını bilmeyenler anlamaz bizi... Bilmeyenler ne bilsin bizi/ bilenlere selam olsun...Teşekkürler.