Mehmet Akif’in sevmediği hatta nefret ettiği iki Osmanlı Padişahı, II. Abdülhamid ve Mehmet Vahdettin’dir. Birincisinden müstebid olduğu için, ikincisinden de İngilizlerin işbirlikçisi olduğu için nefret eder. Mehmet Vahdettin’den nefret sebeplerinden biri de Kur’an meallerinin kitap ve gazetelerde yayımlanmasına dönük getirdiği yasaktan dolayıdır. 1920 yılında Kur’an mealini içeren kitapların, 1921 yılında da gazetelerde ayet ve hadis meallerinin yayımlanmasını bir kararname ile yasaklayan Vahdettin, ilk yasağı TBMM’nin açılışının dört gün öncesinde getirir. Sözde Türklüğünden istifa edip af dileyen soysuz Şeyhülislam Mustafa Sabri, Atatürk ve arkadaşlarını din düşmanı ilan ederek idam edilmesi yönünde fetva yayımlamıştır. Din düşmanı ilan ettiği Atatürk de TBMM’yi tekbir ve dualarla açmıştır. Bu yasaklar ne için getirilmiştir? Halkın Türkçe meali okuyup anlamasını istemediği içindir. Zira Mehmet Akif’in özellikle Kastamonu Nasrullah camiindeki vaazında Âl-i İmrân, Bakara, Maide, Tevbesurelerinden bazı ayetlerin meallerini verdiğini görürüz. Bu ayetlerde özellikle yabancı milletlerin dost edinilmemesi, onların sadece kendileriyle dost oldukları ve başkalarının ancak kötülüklerini istediklerine vurgular vardır. İngilizlerle işbirliği yapan Vahdettin’i halkın bu ayetlerin Türkçesini dinlemeleri ve anlamaları rahatsız etmiştir. Mehmet Akif’in nefretini körükleyen şey de budur. Ayrıca Mehmet Akif, Sebilürreşad’da onlarca (38 sure) surenin mealini yazmış, onları tefsir etmiştir. Atatürk, Mehmet Akif’in bu alandaki başarısını o yıllarda görmüş birisidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emri, TBMM’nin onayı ile Diyanet İşleri Başkanlığı adına Ahmet Hamdi Akseki, Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır ile Kur’anın meali ve tefsiri üzerine bir sözleşme imzalar. Bu sözleşmeye göre meali Mehmet Akif, tefsiri de Elmalılı Hamdi Yazır yapacaktır. 1000 lirası peşin verilmek üzere 6 bin liraya sözleşme imzalanmıştır. Türkçe ve Arapça’ya hâkim ve iyi bir şair olan, Sebilürreşad gazetesinde yaptığı çeviri ve tefsirleri de bilinen Mehmet Akif, doğal olarak ilk akla gelen ve bu işi hakkıyla yapabilecek biri olarak görüldüğü için Kur’an meali işi ona verilir.
Mehmet Akif, 1926 yılı başından itibaren Kur’an’ın tercümesi işine Mısır’da başlamış ve 1929 yılında tamamlamıştır. Yakın dostları Mithat Cemal ve Eşref Edip’e tercümenin tamamlandığını ama tashihe muhtaç olduğunu söylemiştir. Her okuyuşunda bazı kelimelerin seçimini doğru bulmadığını onu daha iyi ifade eden kelime ile değiştirdiğinde de bütün ayeti, sureyi değiştirmek zorunda kaldığını da belirtmiştir. Mehmet Akif’in tercümeyi teslim etmesi istendikçe o her defasında buna benzer mazeretler ileri sürerek tercümeyi teslim etmemiştir. 1931 yılında yaptığı tercümeyi beğenmediğini, teslim edilecek mükemmellikte olmadığını ileri sürerek aldığı ön ödemeyi de iade ederek sözleşmeyi iptal etmiştir. Türkiye’ye dönüp hasta yatağında yatarken bile Mehmet Akif’in bu tercümesi kendisinden ısrarla istenmiş hatta yüksek meblağlar teklif edilmiştir. Mehmet Akif, en son yaptığı bu tercümenin bir ilim heyeti tarafından kontrol edilmesini, Atatürk tarafından da beğenilirse iyileştiğinde üzerinde çalışarak teslim edeceğini söylemiştir. Ama ömrü buna yetmemiştir. Mısır’dan Türkiye’ye dönerken bu tercümesini Mısır’da bırakmış ve yakılmasını söylemiştir. Kur’an tercümesi hikayesi de budur. Ama Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları bunu da bir yığın yalanla süsleyip Mehmet Akif üzerinden düşmanlık yapmayı sürdürmüşlerdir. İddiaları da Atatürk’ün bu tercümeyi namazlarda okutacağı, Kur’an’ın aslının okunmasını yasaklatacağı yönündedir. Atatürk’ün dinin Türkçeleştirilmesi çalışmaları 1932 yılında başlar. Bu çalışmalar kapsamında Atatürk camilerde Kur’an’ın Arapçasının yanında Türkçesinin de okunmasını istemiştir. Önce Arapçasının okunmasını sonra da anlaşılması için Türkçesinin okunması emrini vermiştir. Atatürk’ün derdi Kur’an’ın buyruğunun anlaşılmasından başka bir şey değildir. Kaldı ki Mehmet Akif sözleşmeyi 1931 yılında feshetmiştir. Akif’in teslim etmediği Kur’an tercümesi Elmalılı Hamdi Yazır tarafından tamamlanmıştır ve hiçbir zaman da camilerde sadece Türkçesi okunarak namaz kılınmamıştır. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları bunu gördükleri ve bildikleri halde Mehmet Akif üzerinden düşmanlıklarını sürdürdüler ve hâlâ sürdürüyorlar.
Üç seri yazı ile Mehmet Akif üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan düşmanlığı anlatmaya çalıştık. Bu yazılar birer köşe yazısı olduğu için kaynak gösterme gereği duymadım. Bütün yazdıklarımın elbette kaynakları, belgeleri var. Neticede bir bilim insanı olarak kaynaksız, belgesiz konuşmam, yazmam mümkün değil. Pek çok kaynak ve belge var. Meraklıları için belgeci tarihçilerimizden Sinan Meydan’ın Öteki Mehmed Akif Vaiz adlı kitabını öneririm. Ben bu yazıları yazarken kendisinin eserinden bolca istifade ettim.