Yazımın başlığı Ataol Behramoğlu’na ait bir şiirden. Hepimiz yaşadığımız hayatın her gününde bir şeyler öğreniriz. Kastettiğim akademik bilgi değil. Hayata dair yaşanmışlık bilgisi, tecrübî bilgidir. Bu bilgiyi öğrenmekte istekli olup olmamamızın bir önemi yok. İstesek de istemesek de bu bilgiyi ediniriz. Bazımız farkına varırız, bazımız farkına varamayız, esasen durum budur. Bizi hayatta dirençli kılan, problemlerle başa çıkma yetimizi geliştiren de bu farkındalıktır aslında. Eğer yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenememişsek hayata karşı kendimizi güçsüz ve savunmasız hâle getirmişiz demektir. Biz ilkokuldayken Hayat Bilgisi adında bir dersimiz vardı. Harikulâde adı olan bu ders hâlâ var mı bilmem, ama yetişkinler için yaşadıklarından öğrendiği her şey kısaca Hayat Bilgisidir.
Bu hayat bilgisine bir anlamda tecrübe de diyebiliriz. Tecrübe eğer yapılan hatalardan ders çıkarılırsa tecrübe olur ve yaşanılan olaylardan elde edilen tecrübe bir hayat bilgisi olarak daha sonra kullanılmak üzere zihnimize kazınır. Benzer olaylarla karşılaşıldığı zaman da bu bilgi bulunduğu yerden çağrılır ve aynı hatayı tekrarlamaktan bizi alıkoyar. Bu bilgiyi kaydetmemiş, tecrübe hâline dönüştürmemiş kısaca bu hayat bilgisinden bir şey öğrenmemişseniz aldatılmaya, kandırılmaya, suistimal edilmeye, kullanılmaya gönüllü kapı aralamışsınız demektir.
Bir seri olarak yazmayı düşündüğüm bu konuda ilk yaşadıklarımdan öğrendiğim şey; bir şeyin kıymetini ancak kıymet bilenler verir.
İnsan bazen bulunduğu yerde olmaktan yorulur, acı duyar. Bulunduğu yerden kastım tercihleri, kabulleri, redleri, birikimleri, kazandıkları ve kaybettikleri ile kendisine oluşturduğu yaşam alanıdır. Bazen benim burada ne işim var diye sorgular insan. Kendisini birlikte olduğu insanlarla bir araya getiren şartlar, tercihler, zorunluluklar ya da istekler düşünülür. Kimi isteyerek kimi zorunlulukla kabul edilen şeyler bir süre sonra artık tahammülün sınırlarına dayanır. Öyle ya da böyle sürdüre geldiği şeyleri artık devam ettiremeyeceğini düşünmeye başlar. Rıza göstermek ile vazgeçmek arasında sarkaçlanan bir hayat girdabında yaşamaya çalışır. Ve benim burada, bu insanlar arasında işim ne diye sorgular. Anlaşılmamaktan, değerinin bilinmediğinden, hak ettiği saygı ve ilgiyi görememekten şikâyet eder. Bu durum kendini bilen bir insan için cehennemin diğer adıdır. Bu bir intihardır. Bu bir dipsiz kuyudur. Sesinin duyulmaması, varlığının görülmemesidir.
İşte bu durumda kendini tanıyor ve biliyorsan, kendi kıymetinin farkındaysan, yanlış yerde ve yanlış insanlar arasında olduğunu düşünüyorsan üzülme! Takdir etmek ve kıymet bilmek ancak kıymet bilenlerin ve takdir etmek kabiliyetine sahip kişilerin yapabileceği bir şeydir. Bu yüzden kıymetinin bilindiği, anlaşıldığın, farkına varıldığın, fikirlerinin önemsendiği yere göç et. Hem de bunu bir an bile düşünmeden ve arkana bakmadan yap.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Kıymeti ancak kıymet bilenler verir.