Unutmak ile ilgili en bilinen sözlerden birisi herhalde “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” sözüdür. İnsan hafızasının unutmak gibi bir hastalığı vardır şeklinde açıklanabilecek bu söz, içinde her ne kadar bir olumsuzluk barındırsa da bence insanoğlunun en güçlü yanlarından birini de verir bize. Bu hayatın her şeyi hatırlayarak ya da hiçbir şeyi unutmayarak yaşanmayacağı çok açıktır. Bu bizim için en büyük ıstıraplardan birisi olurdu herhalde. Bu durumda iyi ki unutuyoruz demeliyiz. Düşünsenize bizi derinden yaralayan acıları unutamayışımızı ya da bulduğu her fırsatta zamanlı zamansız kendini hatırlatan o kötü hatıralardan kurtulamayışımızı…Dünya yaşanmaz bir yere dönerdi herhalde.
Arapça olan insan ve nisyan kelimeleri bana aynı şeyleri düşündürür. Bu yüzden insanı unutan bir varlık olarak tasavvur ederim. Ve bunu bir hastalık ya da eksiklik olarak değil yaşayabilmemiz için gerekli bir şey olarak görürüm.
Hafızamızın bizim irademizin dışında hareket ettiğine inananlardanım ben. Ne kadar kesin kararlar alıp ben bu kötü olayı unutacağım ya da bu güzel günü ömrüm oldukça unutmayacağım desek de hafızamız kendince bir sınıflandırma yapıyor (unutulacaklar ya da unutulmayacaklar, önemli ya da önemsiz), bir süre tayin ediyor. Bütün bu işleyiş kendi içinde bir sisteme göre hareket ediyor. Unutmayacağım dediklerimizi unutuyor, unutacağım dediklerimizi de unutamıyoruz. Kimi zaman da uzun bir süre uyku moduna geçmiş olan bazı şeyler alakalı alakasız bir kokuyla, bir görselle, bir görüntüyle, bir sesle o derin uykusundan uyanıyor ve bizi uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Bunları içimizdeki sesle duyuyor, görüyor, kokusunu, tadını alıyoruz. Güzel olan şeyler bizi olduğumuz zamandan koparıp adeta bir rüya alemine götürüyor, kötü olan şeyler ise bizi tedirgin ediyor, korkutuyor, çok zaman acılara gark ediyor.
Hayat, yaşamak, bir dengeler sistemidir. Bence bu hayatta hiçbir şeyi ifrat tefrit noktasına getirmemeliyiz. Hatta diyebilirim ki hayatın olağan işleyişini bozan tek bir şey varsa o da aşırılık, abartıdır. Her şeyi tadında, kıvamında, ölçüsünde yaşarsak hayat, zevk veren bir hale dönüşür. Bu denge sistemi “unutmak ve unutmamak”ta da işletilmelidir. Kendimizi unutmamanın girdabına bırakmışsak oradan çıkıp yola devam etmemiz mümkün değildir. Aynı şey unutmak konusunda da geçerli. Güzel, hoş ve iyi olan şeyleri hemen unutmak eğilimindeysek bu da hayatın tadını, tuzunu kaçıran hatta insanı hissizleştiren bir hale dönüşür.
Naçizane tavsiyem hatırlanacaklara ve unutulacaklara gerektiği kadar zaman tanımalı. Bazen kötü şeylerin de hayatımıza anlam kattığını, onların hiçbir yerde bulamayacağımız bir ders ve öğüt niteliğinde olduğunu da idrak etmeliyiz. Güzel şeylerin de hayatımızı neşelendiren, tatlandıran şeyler olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Ben bu hayatı unuttuklarım ve unutamadıklarımla yaşamayı seviyorum. Hayatımda unutulmayacak izler bırakanlara ve çabucak unutularak görevini yapmış olanlara da minnettarım.