Hayatın esas mimarlarının sanatkârlar olduğunu söylesek abartmış olmayız herhalde. Çünkü onlar ezelden ebede insanlığın bütün mirasının hem sahibi hem de taşıyıcısıdırlar. Bir meşale gibi elden ele devredilen bütün düşünce ve duygularımızı onlar sayesinde tanır, bilir ve farkına varırız. Bana göre insanlığın tecrübe ettiği en muhteşem “hâl” olan aşkı eğer sanatkârlar olmasaydı nasıl anlar, nasıl yaşar, nasıl ifade ederdik? Asırlardır yeryüzüne gelen, yaşayan ve ölen her insanın hayatında en az bir kere olsun tattığı aşkı anlatan sanat eserlerini düşünün. Onlar olmasaydı halimiz nice olurdu…
Sosyal medyada çokça dolaşan Jorge Luis Borges’in “Anlar” adlı bir şiiri var. 87 yaşında hayata gözlerini yuman Arjantinli şairin 85 yaşında bu şiiri yazdığı söylenir. Bu şiir, 87 yıl gibi uzunca bir süre yaşamış ve yaşadıklarından çıkardığı tecrübeleri billurlaştıran bir şiirdir. Pek çok yazar ve şair gibi Luis Borges de sayısı büyük bir yekûn tutan insanların belki hayatta hiç tatmadığı, bilmediği, yaşamadığı şeyleri yaşayan biri olarak onlara ve aslında bütün insanlığa bir reçete bırakmıştır. Şiire tekrar döneceğim. Yeri gelmişken söyleyeyim, bir prizma nasıl ışığı süzerek bize aktarırsa sanatkârlar da hayatı damıtarak aktarırlar. Pek çok psikologdan çok daha başarılı olarak insanı anlayan ve anlatan, insanın ruhuna adeta projektör tutan Dostoyevski’yi hatırlayalım. Onun romanlarında insanlığın pek çok duygu ve düşüncesinin nasıl isabetle anlatıldığını, insan ruhunun nasıl tahlil edildiğini görürüz. Yunus Emre’nin dupduru bir pınar gibi çağlayan Türkçesinde biz bütün hayat serüvenimizi, Türk milletinin değerlerini buluruz. Ve bütün bu sanat eserleri görmediğimiz ve göremeyeceğimiz yerleri, bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz şeyleri bize anlatırlar. Biz bu sanatkârlar sayesinde hayatı daha rafine, damıtılmış bir şekilde görme ve yaşama imkânına sahip oluruz. Luis Borges’in “Anlar” şiiri de bu tarz bir şiirdir. Bu şiirden dersler çıkarabilir, hatalarımızı düzeltebilir, hayata farklı bir perspektiften bakabiliriz.
ANLAR
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM....
Hata yapmaktan korktuğumuz, hele hele riske girmekten uzak durduğumuz bir hayat anlayışına sahip olduğumuz günümüzde Luis Borges bize hata yapmaktan ve riske girmekten korkmamamızı öğütler şiirinde. Ona göre hayatın heyecanı ve anlamı burada gizlidir. Borges diğer taraftan neşeli olmayı ve dünya nimetlerinden daha fazla yararlanmamız gerektiğini de söyler. Kısaca o, hayatın bir “an”lar toplamı olduğunu, “an”ı yaşamamız gerektiğini ifade eder. Yani 87 yıllık hayatının özetini o meşhur yaşam felsefesiyle dile getirir büyük şair: “Carpe diem”