Hiçbir insan, bir diğerinin mahkumu değildir. Ve hiçbir beden bir diğeri için hapishanede olamaz. Bu hayatta bir insanı bir başkasına mahkum edebilecek hiçbir mantıklı gerekçe yoktur. Doğuştan getirdiği hürriyetini kimse ipotek altına alamaz.
Yaşadığınız hayattan daha kötü bir hayat yaşamaktan mı korkuyorsunuz?
Sahip olduklarınızı kaybetmekten mi?
Elalem ne derden mi?
Huysuz, uzlaşmaz görünmekten, suçlu bulunmaktan mı korkuyorsunuz?
Eğer korkularınız bunlar ve siz bunlar için bir başkasına mahkumsanız zaten ezelden prangalanmışsınız demektir. Ve hayatın basit, genel geçer kazanımları ya da görünümleri için bu mahkumiyeti kabul ediyorsanız siz zaten her şeyden önce ahlâkınızı yitirmişsiniz demektir. Hadi o meşhur benzetme ile söyleyelim: Ahlâk, bütün bu kıymeti kendinden menkul bol sıfırlı değerlerin başındaki 1 (bir) gibidir. Ahlâkınızı yitirirseniz elinizde kalan kocaman bir sıfır topluluğudur. Bazen hayatınıza merkez yaptığınız varlıklarınız, değerleriniz olabilir. Onlar için gönüllü hapishaneye kapanmaya rıza göstermişseniz kazanan değil kaybedensiniz demektir. Zira siz mahpusken dışardakine verebileceğiniz hiç bir özgürlük yoktur. Bu uçaklarda, tehlike anında oksijen maskesini takma önceliğine benzer. Siz kendi maskenizi takmadan çocuğunuzun maskesini takmaya çalışırsanız, ilk ölen siz olursunuz. Geride kalana sizin olmadığınız bir hayat bırakırsınız ve bu sizsiz hayat ödül değil cezadır geride kalana!
Bu hayatta tek vazgeçemeyeceğiniz şey sevgi olmalı. Seviyorsanız sevginiz için kalmalı, gerektiğinde sevginiz için gidebilmelisiniz. İnsan soyunun felaketi sevgisizliktir. Sevgi, uğruna mücadele edilecek ve savaşılacak tek değerdir. Sevgi karın doyurmuyor diyecekler, desinler... Evet sevgi karnı değil ruhu doyurur. İnsanı değerli kılan da ruhunu doyurmuş olmasıdır. Midesi için yaşayan varlıkların zaten sevme istidadı yoktur. Sevgisi için direnen, başını dik tutan; sevdiği için ve sevgi için cesur yürek çarpışanlara selam olsun!